Kahvenin Tarihi

Tarihi çok eskilere dayanan her şeyde olduğu gibi kahvenin de kendine ait ve diğer pek çoğundan farklı olarak da biraz eğlenceli bir efsanesi var.

Kaldi Efsanesi

Tahminlere göre milattan sonra 575 ile 850 yılları arasında geçen hikayede, çoban Kaldi keçilerini otlatırken, keçilerin bir ağacın küçük taneli meyvesini yedikten sonra keyiflenip atlayıp zıplamaya başladıklarını fark eder. Bu ilginç keşfini bölgedeki sufi dervişle paylaşmak için ağacın meyvelerinden toplayan Kaldi, hızla dervişin yolunu tutar. Konuyu dervişe anlatır ama hikaye dervişe pek bir saçma gelir. Sinirlenen derviş Kaldi’nin getirdiği meyveleri ateşe atar. O anda ateşte kavrulmaya başlayan kahve çekirdeklerinden gelen inanılmaz güzellikteki aromatik koku hem Kaldi’nin hem de dervişin aklında aynı fikri doğurur. İkisi birlikte bu çekirdeklerden bir içecek yapmaya karar verirler. Çekirdekleri öğütüp, suda kaynatırlar. Ve bizim bildiğimiz haliyle ilk “kahve” ortaya çıkar.

Hikaye bununla bitmez tabi. Sabaha kadar süren ayinlerde, bu içeceğin kendisini zinde tuttuğunu farkeden derviş, içeceği diğer dervişlerle de paylaşmaya başlar. Paylaşımlar kısa sürede Yemen ve Arabistan’a yayılır.

Kahvenin Tarihi

Yemen ve Arabistan’da ortaya çıkan kahve, Araplar tarafından 15.yy.’da Yemen’de yetiştirilmeye başlanır. 1 yüzyıl sonra ise Suriye, İran, Mısır ve Türkiye’de de üretilmektedir artık.

Ortaya çıkışıyla birlikte, sadece basit bir içecek olarak kalmayıp kendi kültürünü de yaratır kahve. Önce kahve içilen yerler yani Kahve Hane’ler açılır. Kahvenin verdiği zindeliğin getirisi olarak da kahvehanelerde müzik dinlemek, dans etmek, kitap okumak, satranç gibi akıl oyunları oynamak, sosyal ve politik konuşmalar yapmak, felsefi sohbetlere girişmek adet olur. Hatta o kadar ileri gidilir ki, kahvehanelerden o dönemde bilgelik okulları olarak bahsedilir olur.

Mekke’yi ziyaret eden hacılar vasıtasıyla yayılmaya başlayan kahve, yine aynı dönemler içinde Arabistan Şarabı adıyla da anılır.

16.yüzyılda Avrupa’da başlayan yakındoğu merakı ile yola çıkan seyyahların bölgeye geldiklerinde kahve ile tanışmaları da kaçınılmaz olmuştur. Bu sıcak ve zinde tutan içeceği pek bir beğenen seyyahlar sayesinde Avrupa 17.yüzyıl civarında kahve ile tanışır. Ama garip bir etki ile kahve Hristiyan dünyasını ikiye böler. Bir kısmı kahveyi çok severken, yerel din adamlarının başı çektiği diğer kısmı ise kahveye “Şeytanın Acı Buluşu” adını verir. O kadar ileri giderler ki Papa VIII.Clement’ten konuya el atmasını isterler. Papa ise tadına bakmadan karar veremeyeceğini söyleyerek yanıtlar din adamlarını. Ve kahveyi içen Papa o kadar keyif alır ki kahvenin sakıncalı olmadığı kararını verir.

Bu onayın ardından Avrupa’nın büyük şehirlerinde birbiri ardına kahve evleri açılmaya başlanır. 17.yüzyıl Londra’sında 300’ün üzerinde kahve evi bulunduğu bilinmektedir.

Aynı dönemde yani 1600’lerin ortalarında kahve Amerika’ya da gider, hem de o zamanki adıyla New Amsterdam olan bugünün New York’una… Ama İngiliz egemenliğinde olan bölgede çay her daim ön planda tutulur. Ta ki Kral George tarafından çaya getirilen ağır vergilere kadar. 1773 yılında vergilere karşı ayaklanan sömürgeciler şiddetle bastırılan bir isyana ortak olurlar. Boston Tea Party (Boston Çay Partisi) adıyla bilinen bu olayla birlikte Amerika’nın sıcak içecek kültürü derinden ve neredeyse tamamiyle değişir.